Türk hikâyeciliğinin en önemli ismi
olan, Türk kısa hikâyeciliğinin ve modern Türk hikâyeciliğinin kurucusu sayılan
Ömer Seyfettin Gönen’de 1884 yılında dünyaya geldi. Ömer Seyfettin’in babası
Binbaşı Ömer Şevki Bey, annesi kaymakam Mehmet Bey’in kızı Fatma Hanımdır. Ömer
Seyfettin, dört yaşında okula gitti. Ömer Seyfettin, buradaki okul yıllarını
“And” hikâyesinde anlatmaktadır. Ömer
Seyfettin, Gönen’den sonra Ayancık’ta eğitim hayatına devam etti. Ayancık’ta
gördüğü eğitim yıllarını “Falaka” hikâyesinde anlatır. Ayancık’tan sonra
annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. İstanbul’da Yusuf Paşa’da Mekteb-i Osmanî’ye
gitti. Daha sonra Eyüp’teki Baytar Rüştiyesine devam etti. Bu okulu bitirdikten
sonra babası asker olduğundan Kuleli Askerî İdadîsi’ne devam etti. Buradan
sonra Edirne Askerî İdadîsi’ne gitti ve buradan mezun oldu.
Ömer Seyfettin, Askerî İdadîden
mezun olduktan sonra orduda çeşitli illerde ordu bünyesinde değişik görevlerde
bulundu. Subay olarak görev yaptığı illerde Balkan milletlerinin Osmanlıdan
ayrılıp bağımsızlık ilan etme girişimlerini yakından görmüş ve bu girişimler
onda millî bir şuur meydana getirmiştir. Ömer Seyfettin’in milliyetçiliğinde bu
durum yadsınamaz.
1911 yılında Genç Kalemler
dergisinde “Yeni Lisan” makalesini
kaleme alır. Bu makalede Türk dili ve edebiyatı hakkındaki görüşlerini ortaya
koyar ve bu görüşler bir nevi “Milli Edebiyat”ın manifestosu hükmündedir. Bu
dergiyle birlikte edebiyatımızda “Milli Edebiyat” dediğimiz dönem başlar. Bu
dönemde Ömer Seyfettin’in yeri ve önemi büyüktür. Bir ara Genç Kalemler
dergisinden ayrılıp “Balkan Savaşları”na katılmıştır. Kamanova’da Sırplarla
yapılan savaşa katılır. Yanya’da Yunanlılara karşı savaşırken Yunanlılara esir
düşer ve Yunanistan’da bir yıl esaret hayatı sürmüştür. Bu yıllarda bile hikâye
yazmaya devam etmiştir.
“Balkan Savaşları”ndan sonra Türk
Sözü dergisinin başyazarlığını yaptı. Aynı zamanda Kabataş Sultanîsi ve
İstanbul Erkek Muallim Mektebinde edebiyat öğretmeni olarak görev yaptı.
Ömer Seyfettin, 6 Mart 1920’de daha
36 yaşındayken dünyaya veda etti. Naaşı önce Kadıköy mezarlığına, daha sonra
Zincirlikuyu Asrî mezarlığına nakledildi.
Ömer Seyfettin, hikâyelerinin büyük
bir kısmında Türk kahramanlığını ve üstün özelliklerini ele almıştır. Bazı
hikâyelerinde çocukluk hatıralarına yer vermiştir. Ömer Seyfettin,
hikâyelerinde ve diğer eserlerinde pragmatist bir yaklaşım içerisindedir.
Dönemin şartlarından dolayı o, hikâyeleri aracılığıyla, Türk gençliğinin milli
hislerini ve milli gururunu canlı tutmak istemiştir. Bazı hikâyelerinde sosyal hayatın aksayan
taraflarını eleştirmiştir. Bu hikâyelerinde Ömer Seyfettin’in eleştirel yönünü görmekteyiz.
Yine bu hikâyelerinde bir yazar olarak topluma ayna vazifesini ifa etmektedir.
O, hikâyelerinde halka hitap eder, hikâyelerinde kullandığı dil, sanat ve
düşünce dünyasına uygun bir dildir. Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan”
makalesinde anlattığı ve “Milli Edebiyat”ın savunduğu dili bizzat hikâyelerine
tatbik etmiştir.
Hikâyelerinde sanat ve düşünce
dünyasına uygun olarak mecazsız, süssüz, doğrudan anlatmak istediği konuyu
ifade etmeye muktedir bir dil seçmiştir. Onun hikâyeleri bundan ötürü halk
tarafından çok beğenilmekte ve yüz yıldır belleklerden silinmemektedir. O, halk
kültürüne, örf, adet ve geleneklerine büyük önem vermiş ve bu malzemeyi
eserlerinde ustaca işlemiştir.
Ömer Seyfettin’in hikâyelerinden
başka; şiir, roman, tiyatro, makale de yazmıştır. Ne var ki onun hikâyeciliği
diğer bütün edebi türlerdeki çalışmalarını gölgelemiş ve Ömer Seyfettin usta
bir hikâyeci olarak edebiyat tarihindeki yerini almıştır. Ömer Seyfettin,
makale ve hikâyelerini Türk Sözü, Büyük Mecmua, Diken Dergisi, Vakit Gazetesi,
Zaman gibi gazete ve dergilerde yayımlamıştır. Ömer Seyfettin edebiyat
dünyasına birçok yazar gibi gençken şiir ile adım atmış. İlk şiirini
İstanbul’da Mecmua-yı Edebiyye dergisinde yayımlamıştır. Ömer Seyfettin, şiirde
çeşitli aşamalar geçirse de nihayetinde şiir olarak milli ve didaktik
manzumeler yazma yolunu tercih etmiştir.
Kısacık hayatına sığdırdığı birçok kısa hikâyeleriyle
Türk edebiyatında mümtaz bir şahsiyet olarak anılacaktır.
Abdurahman AKDÜZEN, Osman KUFACI
Abdurahman AKDÜZEN, Osman KUFACI
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder